9 Temmuz 2010 Cuma

Barcelona sıkı dur biz geldik

Gitmemize iki hafta kala kaç kere bavul hazırladık, boşalttık hatırlamıyorum. Önce Barcelona'ya gittik. Bir gece orada geçirdikten sonra, limanda ailemiz ile buluşacak ve on günlük maceraya yelken açacaktık. Açacaktık açmasına da, beni deniz tuttuğu ve aklımdan her türlü Titanik senaryosu geçtiği için biraz da korka korka, bu yola koyuldum. Grand Mistral ( geminin ismi), sonu umarım Titanik gibi olmaz diye düşünmekten kendimi alamıyordum.


Biricik aşkım, kendinden son derece emin tavırlarla, endişelenmemem gerektiğini, ne de olsa yüzme bildiğim için batsak bile bir şey olmayacağı ukalalıklarını, yüzündeki müzip gülümseme ile dile getirdiğinde, ben de ona "Uçağa bindiğimizde ben de sana yardımcı olacağım merak etme" diyordum. Kendisinin de uçak fobisi var da. Aynen dediğimi de yaptım. Uçağa bindik. Tam havalanırken, yanımda oturan kızımız duyup da korkmasın diye aşkımın kulağına eğildim ve dedim ki"Düşsek bile bir şey hissetmeyeceksin, sakın endişelenme, her şey bir anda olup bitecek" dedim. Eşim bana şöyle bir Clark bakışı fırlattı.

Renaissance Barcelona Airport Hotel
Sabah otele yerleştik. Herkes de Akdenizli olmanın sıcaklığı var. Bellboy'dan, resepsiyon görevlisine kadar. Otel ideal. Dört yıldız. Barcelona'dan transit yolcular için harika bir seçim. Hava alanından araç ile 20 dk mesafede. Zaten rezervasyon sırasında isterseniz, alandaki servislerinden yararlanmak için de ayrıca rezervasyon yaptırabiliyorsunuz. Kişi başı 10 Euro.

Otelin arka bahçesinden bir görüntü

Girişi
Otele bavulları atar atmaz, sokağa fırladık. Şehir otobüsleri otelin hemen önünden kalkıyor. Şans! Doğru merkeze. Mevsimden ötürü olsa gerek inanılmaz bir kalabalık vardı. Her milletten insana rastladık diyebilirim. Cafeler, tıklım tıklımdı. Kahve sevenlere tavsiye ederim. İspanya da mutlaka kahve için. İnanılmaz bir tadı vardır. Keza İbiza'da da kahve kütürü, anavatan İspanya ile aynı diyebilirim.
Sokak gösterileri yapanlar ile fotograf çektirmek isterseniz, gönlünüzden ne koparsa bahşiş vermeniz yeterli. Kızım ve ben Mask- Jim Carrey kılığına girmiş biri ile çektirdik. Tam fotografımız çekilirken, kulağımızın dibinde çığlık atarak bizi korkutmasının, fotoğrafa nasıl yansıdıgını sizin hayal gücünüze bırakıyorum. Buraya koymamamdan da belli herhalde :)
Alışveriş için vakit harcamaktansa, sokaklarda gezip tozmayı tercih ettik. Barcelona'nın limana yakın arka sokakları buram buram tarih kokuyor. Tamamı arnavut kaldırımlı, temiz, daracık sokaklar. Evler, dükkanlar çok iyi korunmuş.
İsterseniz kısa bir şehir turu da yapabilirsiniz

Her sokağın sonunda mutlaka bir meydan var. Yatırımcılar fırsat bilerek buralara, cafeler, restaurantlar, hediyelik eşya dükkanları açmışlar. Ayrıca sokak satıcılarına da rastlamak mümkün. O kadar yürüdük ki, yorgunluktan bayılmak üzereydik diyebilirim. Hava harikaydı. Ana caddede İstanbul'un reklamına rastlamak çok gurur verici idi. En işlek caddelerden birinde bunu görmek bizi çok mutlu etti. Otele dönüp, kendimizi nasıl yatağa attık, hatırlamıyorum.

2 yorum:

Ful yaprakları dedi ki...

fotoğrafları pek sevdim :)

Maya dedi ki...

Gitmiş kadar oldum ayh bayıldım resimleree tşkler:)