13 Ekim 2009 Salı

Farklıyım, farklısın, farklı olamazlar...


Seyahat etmeyi cok seviyoruz. Hiç bir yere gidemesek bile sürtme arsızlığımızı televizyonda izlediğimiz coğrafi belgeseller yardımı ile giderdiğimiz de çok oluyor. Bazen Güneş, deniz, kum masalları ile kendimizi kumdan kalelere kapatsak da, çoğu zaman kültürel şaşkınlıklar ve hatta kültürel depremler yaşayabileceğimiz coğrafyalara kaçmak hoşumuza gidiyor.
Seyahate çıktığınız zaman, kendi çöplüğünüzün dışında bir hayatın varolduğunu çok daha iyi kavrıyorsunuz.. Örneğin Londra'da metroya yetişebilmek icin acele eden insanlar aslında sizin varlığınızdan ve birbirlerinin varlığından bile bi haber... İşte o zaman bir önemsizlik hissi, belki de bir hiçlik duygusu yerleşiyor insanın içine. Çevrenize bakındıgınızda yavaş çekim gibi ağırlaşıyor görüntüler ve şakaklarınızda bir düşünce size acı vermeye başlıyor " Ben okyanusta sadece bir damlayım" Bütün koşuşturmacalarınız, hayalleriniz, aşklarınız, nefretleriniz, kıskançlıklarınız aslında dünyada milyarlarca insanın bir çoğu ile paralel paydalarda kesişiyor. O zaman insana dank ediyor. "Benim onlardan bir farkım yok mu yani?" diye hayıflanıyor belki de bir anlamda hırslanıyorsunuz. İşte o anda, kendi evreninizde bir fark yaratabilmek gerektiğinin sorumluluk baskısı yerleşiyor omuzlarınıza. Bu baskı acı verse de, kısa sürede tüketeceğimiz hayatta bir fark yaratmak aslında bizim elimizde. Kendi hayat döngümüzün içerisinde yaratacağımız bir farkın dalgalanmaları belki de çok uzaktaki kıyılara bile ulaşacaktır.

Hiç yorum yok: