22 Ocak 2011 Cumartesi

UMUT


1912 yılında gerçekleşmiş olan Titanik faciası benim için hep ilgi odağı olmuştur.
Bununla ilgili kaç kitap okuduğumun, kaç film izlediğimin sayısını ben bile unuttum.
Filmi her izlediğimde sonun farklı olması için hep biçare bir umut taşır yüreğim.
Umut zaten öyledir.
Yüreğinizde bir kere yeşerdi mi, ara sıra sararsa da asla solmaz.
Sizi hiç yalnız bırakmaz.
O umuttur ki dönülmez akşamların ufkunda bizleri limanlara bağlar.
O umuttur ki bekleyişleri körükler, hatta bize gerektiğinde suç ortağı olur.
Sağlıklı bir insanın umutsuz yaşayabileceğinden pek emin değilim. “ Bu kounda umudum yok” darken bile aslında yüreğimizin derinliklerinde taşımaya devam ederiz onu. Bunu bilmemize rağmen dilimiz farklı söyler. Bazen onun ağırlığı altında eziliriz.
Biz onu öldürmeye çalıştıkça o aslında daha da kuvvetlenir.
Zaten bunu yapmayın.
Bırakın serpilsin büyüsün.
Sizi alacalı bulacalı hayallere taşısın.
O hayalleri gerçeğe dönüştürmek için size rehber olsun.
Hayal kırıklıklarına sebep olsa bile,
Unutmayın siz hayallerinizin peşinden koşmasaydınız, siz olmazdınız ki.

Ne demiş şair ;

Ümit
Gözbebeklerinden şahlanan kayışları
Gererek arkaya doğru apansız
bir tanımsızlık hissiyle

Bakışlarından ölümsüzlük dersi alan
tanrıların sofrasında nemli bir tuzluk
gibi tıkalıyken kalbim

Parmağımdan çıkaramadığım bir yüzüksün sen
Küçük İskender

Deli Saraylı dizisinin fragmanında Perran Kutman’ın dediği gibi “ Nefes alıyorsak hala umut var demektir.”

Hiç yorum yok: