5 Temmuz 2011 Salı

KIRMIZI KARAVAN


Küçükken hayali bir karavanım vardı. Onu ya görmek istediğim ülkelere gitmek için, ya da kızılderililerden kaçmak için kullanırdım. Son derece konforluydu. Tıpkı küçük bir ev gibi. Yola çıkmadan önce yolculuk için uzun bir hazırlık yapardım. Küçük plastik bir yemek masası ( ne de olsa yemek yemek için mola verecektim) , plastik çay takımım, kızılderilerden ya da yabani hayvanlardan korunmak için plastik tabancam, annemin tüm söylenmelerine rağmen bulabildiğim her çeşit örtü ve battaniye. Örtü ve battaniyeler, kimi zaman çadır görevi görür, kimi zaman ise hava şartlarından dolayı karavanda mahsur kaldığım gecelerde beni ve yolcularımı ısıtma görevini üstlenirlerdi. Mutlaka bir fener. Gece kaybolmamız halinde, yolumuzu aydınlatacaktı. Karavanımla gittiğim ülkelerde yeni insanlar tanırdım. Onlardan yeni şeyler öğrenir, ben de onlara okula öğrendiğim şarkılarla, bir kaç İngilizce kelimeyi öğretirdim.

Sonra büyüdüm.

Karavanımın yerini aile arabamız aldı.

Korunma ihtiyacı duyacağım diyarlardan hep uzak durdum.

Çay takımımı, piknik seti ile değiştirdim.

Yolcularım ailem ve en iyi dostlarım oldu.

Sonra hayalini kurduğum diyarlara gitmeye başladık bir bir.

Çocukken ismi olmayıp, büyüdüğümde varolduklarını öğrendiğim ülkelere.

Hayallerim bir bir gerçeğe dönüşmeye başladı.

Uzun seyahatlerin birinde Alman bir çifte İngilizce yerine, bir kaç kelime Türkçe öğrettim. Onlar da bana Almanca.

Bir başka seyahatte, İspanyol bir aşçıdan Paella’nın nasıl pişirileceğini.

Bilmediğim tatlardan zevk almayı öğrendim.

Gezdikçe, gördükçe, yaşadığım yerin sınırları dahilinde değil, kendimin dünyaya ait olduğumu kavradım.

Bavulumda biriktirdiğim onca hatıra benimle her yere geldi.

Kendi beynimde sınırsız yaşadım.

Özgürleştim.

Yaşanmışlıklarımızın ortak paydalarda kesiştiği diğer insanlarla paylaşırken çoğaldım.

Birbirimizden farklı olmanın bizi ne kadar zengin kıldığını öğrendim.

Kimseyi ötekileştirmedim, bilakis herkesi gökkuşağımın renklerine kattım.

Ve şimdi geriye dönüp baktığımda, hayalperest olmanın ne kadar harika olduğunu bir kez daha anlıyorum.

İmkansızlıklar ülkesinin kapılarının zorlansa da açılabileceğini, aslında hepimizin derinliklerinde bir yerlerde, o kapıyı açacak cesaretin olduğunu biliyorum.

2 yorum:

Yiğit Keskin dedi ki...

"Gezdikçe, gördükçe, yaşadığım yerin sınırları dahilinde değil, kendimin dünyaya ait olduğumu kavradım."

Bende her zaman ufkun ötesini merak eden insanlardan oldum. Henüz o öte tarafa geçemediğim için merakım günden güne artıyor. Kendi sınırlarını vakit kaybetmeden aşmış biri olduğun için tebrik ederim.

Hayallerinin ard arda gerçekleşmesi dileğiyle ;)

Denise dedi ki...

Bu harika yorum icin cok tesekkur ederim